Gündemi takip etmemeyi tercih eden biri olarak, ilk defa Yiğit Bulut’un bir yazısını okuyorum. Hoş, kendisi de gündemden bahsetmemeyi tercih etmiş ve her Ramazan Ayı’nda sorguladığı “Evrim”i tekrar sorgulamaya karar vermiş. Kendisine gelen, “Evrimi sorgularken kurduğunuz ana yapıda ve özellikle kavramı çürütürken neden “yaratıcı zeka” kavramına ihtiyaç duyuyorsunuz?” sorusuna cevap vermeye çalıştığı yazısında Büyük Patlama ile Akıllı Yaratıcı kavramlarını kıyaslamış. Ben de Yiğit Bulut’un yazdığı bu yazıyı sorgulayarak, bilimsel yöntemin ve felsefik kavramların kıyaslanmasını yorumlamaya çalışacağım.
Yiğit Bulut yazısının sonunda,
Not: Yukarıdaki yazıda “evrim” kavramını “evrilen, iyiye giden” anlamında değil, “rastgele ortaya çıkış ve gelişim” bütünü için kullandım!
diyerek, evrimi değil Dünya üzerinde yaşamın başlangıcını tartıştığını belirtmiş. Zaten evrimi, iyiye gitmek olarak belirtmek hatadır. Evrim, canlıların nesilden nesile kalıtsal değişimler ile bir önceki halinden farklılaşma sürecidir. Öncelikle bunların tamamen farklı şeyler olduğunu bilmemiz gerekiyor, Büyük Patlama teorisi Astronomi bilimine ait bir konudur ve yaşam ile ilişkili olanlar ise Biyoloji bilimine aittir.
Ben de onlara şu karşı tezle cevap verdim ve hala aynı noktadayım: “Bilimsel olmamakla” yargıladığınız “yaratıcı zeka” fikrinin yerine koyabileceğiniz başka bir “kavram”, başka bir mantıklı teziniz var mı? Einstein’ın “ilk itici güç” olarak tanımladığı, benim yazılarımda “yaratıcı zeka” olarak kullandığım kavramın yerine koyduğunuz “big bang” bilimsel olarak “daha mı ispatlanabilir”? Patlama sonrası “rastgele oluşum sizi tatmin ederken”, yaratılmış olmak neden bu kadar kabul edilemez!
Yiğit Bulut, “yaratıcı zeka” fikrinin yerine koyabileceğimiz başka bir kavram olup olmadığını sormuş. Elbette bu bireye değil, bilime yöneltilmiş bir soru ve bilimin verdiği cevabı da kendisi aktarmış: “Büyük Patlama”. Patlama sonrasındaki rastgele oluşumun bilimcileri tatmin edip, yaratılmış olmanın neden kabul edilemez olduğunu sormuş. İşte burası ayrımın başladığı yer oluyor aslında, burayı aşabilmemiz için, bilimsel metodun nasıl çalıştığını anlamamız gerekiyor.
Bilimsel metotta ortaya atılan fikirler, konu ile alakasız olan birinin ortaya attığı fikirlerden ayrılır. Konu ile alakasız olan biri, felsefik bir kavram ile bilimsel bir kavramı kıyaslarken, bilimsel metotta ortaya atılan fikirlerin önceki bulgular ile uyum içerisinde olması beklenir, yani ortaya atılan fikir yokluktan gelmenin aksine, bir önceki bulguların yol göstermesiyle kendiliğinden ortaya çıkan sorulardan oluşur.
Bilimsel metotta ortaya atılan fikirler, olduğu gibi kabul edilmez ve bu fikrin doğruluğunun gösterilmesi için kanıt aranır, deneyler yapılır. Bu fikrin bu testleri geçmesinin ardından sorgulanabilir olduğu gerçeği ise değişmez. Bilimin en önemli özelliğidir sorgulanabilir olmak, hatta bir fikrin eksik olan kısımları başka biri tarafından tamamlanabilir. Buna en güzel örnek, Einstein’ın fikirlerinin, geniş kabul görmüş olan Newton’ın çekim kuramının yerini almasıdır.
Çıkarım 1: “Yaratıcı zeka” kavramını kullanmak “mürteci” suçlamasına kadar giden bir suçlama damarını harekete geçirirken, “evrim saçmadır” demenin de bu ülkede “kolay olmadığını” ve evrim lobisinin çok yol aldığını üzülerek gözlemledim…
Keşke ben de dediğiniz gözlemi yapabilseydim, Müslümanlık’ın ders olarak okutulduğu bu ülkede evrim eğitimini alamamak, diğer herşeyi göz önünde bulundurduğumda bana normal geliyor ki bu da sizin gözelmelerinizin tam tersini işaret ediyor. “Evrim saçmadır” demenin bu ülkede “kolay olmadığını” belirtmişsiniz, ayın ülkede yaşadığımızdan emin değilim ancak, zaten elinizde herhangi bir bulgu olmadan bilimi inkar etmenizin mantıklı bir açıklamasını bulamıyorum. Bunun Dünya aslında Güneş etrafında dönmüyor, Güneş bizim etrafımızda dönüyor demekten tek farkı, modasının geçmiş olmasıdır.
Sevgili dostlar, anlayamadığım bir detayı daha sizlere aktarmak istiyorum… “Evrim sorgulaması” yazılarımda ben “yaratıcı zeka” diyorum, bakın hiçbir “dinsel motif” kullanmadan sadece “yaratıcı zekayı” sıfır noktası kabul ediyorum, karşı tezi savunanlar “big bang-büyük patlama” diyorlar! Diyorlar ve “beni suçladıkları” mantığı bir türlü açıklayamıyorlar; “ilkel” olmakla suçladıkları “yaratıcı zeka” tezine karşı “big bang” yani durup dururken “büyük bir patlama olduğuna” inanmak, “yaratıcıya” inanmaktan neden daha “mantıklı”?
Benim anladığım kadarıyla Yiğit Bulut’un suçlandığı nokta bilimsel metotları kullanmak yerine bir inancı tercih etmesi. “Büyük Patlama”ya inanmanın neden “yaratıcı”ya inanmaktan daha mantıklı olduğunu sormuş Yiğit Bulut. “Yaratıcı” kavramı insanlığın çok eski dönemlerinden beri var, farklı gruplar tarafından farklı şekilde kabul ediliyor. Hatta eskiler genel olarak çok tanrılı dinleri kabul etmişler. Biraz düşündüğümüzde nedenini anlamak zor değil, gözünüzün önünde ateş yanıyor ve nasıl olduğunu neden olduğunu bilemiyorsunuz, toprak bitki veriyor, gün doğup batıyor ya da kimi zaman fırtınalar, kar, yağmur görüyorsunuz. Bunların pek çoğunu ayrı ayrı tanrı olarak kabul etmek pek de akıl almaz olmasa gerek.
Bilginin katlanarak büyümesi bilimin en önemli kaynağı ve insanlığın bilgiyi aktarmasıyla tüm bunlar, zamanla daha açıklanabilir hale geliyorlar. Artık Güneş’in etrafında dolanırken kendi etrafımızda döndüğümüzü ve bunun da bize Güneş’in doğuş ve batışı olarak göründüğünü hepimiz biliyoruz. Ateşin nasıl yandığını, yağmur ve karın neden yağdığını da biliyoruz. İnsanlar da bunu anladıkça tek tanrılı inançlar ön plana çıkmaya başlamış. Bilimsel metot ile açıkladığımız bu kavramlardan çok daha fazlasını açıklayabiliyoruz bugün ve sorularımız da git gide derinleşiyor elbette.
Bugün, evrenin yaklaşık 13.5 milyar yıl önce oluştuğunu ve hızlanarak genişlediğini biliyoruz. Bu bilgi bilim adamlarını bunu açıklamaya itmiş elbette. Yani “Büyük Patlama” durduk yere ortaya atılmaktan ziyade, genişleyen evrenimizin başlangıcını açıklamak için ortaya atılmış bir fikir. Bu fikir bile bize açıklayamadığı şeyler var ve “Büyük Patlama”dan öncesi hakkında bilimsel herhangi bir kanıt yok. İleride daha farklı bir fikrin onun yerini alması olası, ancak şu anda elimizdeki en mantıklı çıkarımın “Büyük Patlama” olduğu gerçeğini değiştiremiyor bunların hiçbiri.
Çıkarım 2: Aynı soruyu sizlere de soruyorum; “aniden patlama oldu” sonrasında “sulardan hayat başladı” gibi bir açıklama, “yaratıcı zeka” kavramından neden daha “laik”, neden daha bilimsel? Bu noktada konuyu biraz daha zorlayalım ve yeni bir soru soralım: Varsayalım patlama oldu! Peki neden patlama oldu? Patlamadan önce ne vardı? Patlama “neyin” içinde gerçekleşti? Sebep-sonuç döngüsü neydi? Bu soruların cevaplarını, “Evrim sorgulanamaz, kabul edilir, bu bilimdir” diyenlerden asla alamadım, hala da almış değilim!
“Yaratıcı zeka” savunucularının bu konudaki en büyük dayanağı yaşamın kendiliğinden oluşma ihtimalinin oldukça düşük olmasıdır. Buna karşı ise şu şekilde basit bir savunma yapılabilir, evrende yaklaşık 3×1023 yıldız bulunduğu tahmin ediliyor. Sıradan bir yıldız sayılabilecek Güneş’in etrafında ise 8 gezegen bulunmakta ve artık biliniyor ki, yaşam bu gezegenlerin uydularında bile oluşabilir. Dolayısıyla bu büyük sayıyı rahatlıkla daha büyük bir hale getirebiliyoruz. Buradan varmak istediğim nokta, bu kadar gezegen varken, bahsedilen büyük ihtimalin gerçekleşmiş olması hiç de şaşırtıcı değil aslında. “Sulardan hayat başladı” gibi bir açıklamanın neden “yaratıcı zeka” fikrinden daha bilimsel olduğunu ise daha önce yazdıklarımdan çıkarabiliriz. Biri bilimsel metotlara dayanılarak oluşturulmuş, diğeri ise tamamen felsefik bir kavram.
Patlamanın neden olduğu, patlamadan önce ne olduğu gibi sorulara yanıt vermeye çalışan pek çok fikir de mevcut aslında. Bunları duymamış olmanızı ise oldukça normal karşılıyorum, çünkü bunlar bilimsel olarak doğru kabul edilmemekte henüz. Daha önce de belirttiğim gibi, bir fikrin kabul görmesi için, kanıtlar ile desteklenmesi gerekiyor ve bu fikirler hakkında yeterli kanıt bulunmadığından henüz geçerli değiller. Bilimin bizi bunları kabul etmeye zorlamayışı ise, bilimin “sorgulanmayıp kabul edilmesi” ile alakalı söylediklerinizle zaten örtüşmemektedir. Elbette herkesin bilimi sorgulamasını yanlış buluyorum, sonuçta bir konuda herhangi bir bilgisi olmayan bir kişinin, o konuya ilişkin mantıklı bir tartışma ile ortaya çıkması oldukça zordur. Zaten konuyla alakasız olanların yaptığı tartışmalar, bu düşüncelerin çok erken evrelerinde zaten yapılıp aşılmış tartışmalardır.
Çıkarım 3: “Evrim sorgulanmaz, kabul edilir” diyenler, bir “sıfır” noktası lazım diye başlayıp şöyle devam ediyorlar: Bir “noktayı başlangıç referansı” olarak kabul etmemiz lazım! Ben de bu noktada soruyorum, tamam kabul edelim; siz “patlama” deyin, ben de “yaratıcı zeka” diyeyim!
Sonuç Bugün “Evrim lobisinin” bilim diye anlattığı ve “bir yerden başlamak lazım, öncesini sorma” diyerek daha ilk dakikada tıkandığı “patlama teorisi”, sadece bir varsayım! Patlamanın sebep-sonuç ilişkisi “tamamen muamma” ve o noktada varsayım dahi ortaya konamıyor, tanımlanamıyor! Evrim kavramına, daha doğrusu “big bang” ve “rastlantısal ortaya çıkış” tezlerine “bu gözle” bakınca “insanlığın neyin içine” çekilmek istendiği de bence AŞİKAR!
“Evrim lobisi” dediğiniz kavram “Büyük Patlama” konusunda ilk dakikada tıkanıyormuş ve bu sadece bir varsayımmış. Tekrar yazının biraz öncesine dönersek, Büyük Patlama’nın bilimsel olarak ortaya çıkış mantığını açıklamaya çalışmıştım ve burada tıkanacak birşey yok. Patlamanın sebep-sonuç ilişkisi bir muamma olmaktan öte bir durumda şu anda, sonuç kısmı oldukça açık zaten, evren oluştu ve hızlanarak genişlemesini sürdürüyor. Sebep kısmında ise varsayım olarak adlandırabileceğimiz tahminler var. Bu konuda “öncesini sorma” gibi bir söylenti olduğunu belirtiyorsunuz ama bu konuda da yanlış olduğunuz “AŞİKAR”, şu anda CERN’deki Büyük Parçacık Çarpıştırıcısı’nın amacı, evrenin oluşumunu anlayabilmek ve sizin dediğiniz tam aksine, bahsettiğiniz herşey bilimde sorgulanıyor.
Son söz : İnsanlığın yönünü “bilim” çizer! Ama bilim tek başına “insan” için yeterli değildir! Her alanı dolduramaz ve kaplayamaz! İnsan, KENDİNİ TANIMLAMAK VE TAMAMLAMAK için her noktada “inanç dinamiklerine” yönelir! Bilim her alanda “rehberimiz” olabilir ama “tanımlayamadığı” ve “sebep-sonuç” ilişkisini “kesin olarak ortaya koyamadığı” her denklemde, “eksikler mutlaka” tamamlanacaktır! Bilim, her şeyi açıklayacak ve “inanç-iman” gibi “özelliklerimiz” kaybolacak diye bir çıkarım da son derece sakıncalı ve yanlıştır! İnsan “düşünen ve inanan” bir “dinamik” sistemdir! Sadece “düşünerek” ve “2 kere 2” çıkarımları üstünde “insan” olamaz! Bilim “ana motorlarımızdan” biridir ama “tek motorla” yol alınmaz! İnanmayan insan, “YENİ DÜNYA DÜZENİNİN” yaratmak istediği “vatandaş” tipidir ve “turbo kapitalizm”, “köksüz insan modelini” tamamlamak için “evrim ve rastgele ortaya çıkış” gibi tezleri pompalar!
Sonsöz ise, genel olarak fikirlerinizi sarsılmaz gerçeklermiş gibi kabul ettirme çabalarınızdan oluşuyor. İnsan kavramını baştan tanımlayarak, kendi sözlüğünü doldurma çabalarınızın yanında, komplo teorilerini bunlarla birleştirerek, bilimsel gerçekleri inkar etmenin bizi hiçbir yere götüreceğini düşünmüyorum. Bilimin sorgulanabilirliğini unutmamanız dileğiyle.